Dün sabah saat (03:30), Slovenya’nın başkenti Ljubljana’da polis ve güvenlik güçleri 2006’dan bu yana işgal edilmiş olan otonom fabrika ROG’a saldırdı. Mekanı tahliye etmeye ve yıkmaya çalıştılar.İnsanlar hızlı tepki verdiler ve ilk saldırıdan hemen sonra insanlar şiddete, tahliyeye ve yıkıma karşı başarılı bir şekilde direndiler. Barikatlar kuruldu ve bir kaç saat sonra polis fabrika dışına püskürtüldü. Mekan sabaha kadar insanların kontrolüne geçti. Durum belirsiz olduğundan önümüzdeki günlerde farklı etkinlikler planlandı.
Hollanda: Amsterdam’da Tabakspanden işgalevi çatışmalarla tahliye edildi
Polis, Amsterdam’ın merkezinde bulunan ve en bilinen işgal evlerinden birine sabah saatlerinde baskın düzenleyerek tahliye etti. Spui caddesinde bulunan Tabakspanden olarak bilinen işgal evi 1980’lerden bu yana squatçılar tarafından kullanılıyordu. Şimdi binaya sahip olan De Key şirketi, binayı apartmana ve ofise çevirmek istiyor. Eylemciler tahliyeye karşı barikatlar kurdu ve polisle çatıştı. 8 eylemci gözaltına alındı.
İsviçre: Zürih’teki ABZ işgalevine polis saldırısı ve direniş
Geçtiğimiz günlerde sabah 6’da gerçekleşen polis saldırısı ve ardından başlayan direniş 3. gününde kırıldı. 3 gün süren direnişin ardından polis içeridekileri de gözaltına aldı. 3 günlük direniş sonucu 20’ye yakın insan gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Karakök Otonom’undan bir aktivist de mevcut.
Anarşistler ve solcu aktivistler 3 gündür işgalevini savunmak için canla başla direndiler. Binaya ve mahallede bulunan yollara içlerine beton döktükleri çöp kutularından barikatlar kuruldu. Polis barikatları aşabilmek için 5 saat boyunca uğraştı. Barikatlar ancak vinçlerin yardımıyla kaldırılabildi.
Zürih’te toplam 17 işgalevi var. Ve ABZ’ye yapılan baskına karşı işgalevi sakinleriyle dayanışmak için diğer işgalevlerinden bir çok insan binanın önüne geldi.
İşgalevleri anarşistlerin mücadelesiyle kazanılmıştır. Kolay bir şekilde geri alınamaz. [..Daha fazla bilgi]
[İstanbul] Don Kişot Kültür Merkezi’nde Alternatif Medya Şenliği
Don Kişot Kültür Merkezi’nde gençlerle birlikte olmak, ölmekte olan eski ilişki kalıpları yerine yeni ağların doğumlarına tanıklık etmek, soğuk bir binada insanın içini ısıtıyordu.
Duatepe Sokağı’nda epeyce arandıktan sonra bir köşede karşımıza çıkıverdi, üst katları tuğla, camsız çerçevesiz, alt katı yeşile boyanmış inşaat halinde yarım kalmış “occupied” kültür markezi. Sokakta dolanıp ararken evlerden birinden çıkan beyaz başörtülü bir kadına sormuştuk:
“Don Kişot kültür merkezi bu sokaktaymış. Nerede biliyor musunuz?”
Kadıncağız önce pek utandı, sonra güldü ne diyeceğini şaşırdı. Biz de onun tepkisine bir anlam veremedik. Sonra jeton düştü, Don Kişot adını daha önce hiç duymadığı için don sözüne bir anlam veremeyip Kişot’u (kuşak filan zannetti zaar) Don – kuşak nasıl bir yer aradığımıza gülüyordu. Bize kolaylıklar dilerken hala gülüyordu. [..Daha fazla bilgi]