Sultangazi’de bir gecekonduda çıkan yangında 7 göçmen işçi yaşamını kaybetti. Sığınmacıların Türkiye’deki yaşam koşulları yeniden gündeme gelirken, ETHA’ya konuşan Göçmen Dayanışma Ağı aktivisti Ufuk Ahista, bir yandan insan tacirleri, diğer yandan gayri resmi yollardan sığınmacıları sömürülebilir emek olarak gören devletin ve vahşi kapitalizmin, sığınmacıların yaşam koşulları ve buna bağlı ölümlerin sebebi olduğunu söyledi.
İSTANBUL- 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde mültecilik durumunu düzenleyen maddeye Türkiye coğrafi bir çekince koymuş durumda. Sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü tanınıyor. Avrupa dışından gelen insanlar, sadece “sığınmacı adayı” olarak başvuruyorlar. Bu süreç başladığı andan itibaren de belli kentlerde zorunlu ikamete tabi tutuluyorlar. Yani, bulundukları kenti izinsiz terketmeleri yasak. Genelde çalışma izinleri de olmuyor.
Sultangazi’de bir gecekonduda çıkan yangında 7 göçmen işçi, üzerlerine kilitlenen kapıyı açamamaları üzerine feci şekilde yaşamını yitirdi. Bu olayın ardından sığınmacıların yaşam koşulları yeniden gündeme gelirken, Göçmen Dayanışma Ağı aktivisti Ufuk Ahista ETHA’ya açıklamalarda bulundu.
Ahista, genellikle göçmenlerin Türkiye’yi geçiş ülkesi olarak kullandıklarını belirterek, “Birçoğunun burada kalmak gibi bir amacı yok, buradan başka ülkelere geçiş yapmak istiyorlar. Ancak bir kısmı da burada kalıyor, bunların sayısıda çok fazla ve bu insanlar da özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde kendilerine yaşam alanı açmaya çalışıyorlar. Birçok açıdan büyük mağduriyet içindeler” şeklinde konuştu.
Sığınmacıların, hem kağıtsız oldukları için iş hayatında ya da diğer herhangi bir durumda son derece kırılgan bir yapıya sahip olduklarını, ücretlerinin ödenmediğini, son derece kötü koşullarda çalıştıklarını, çalıştıkları yerlerde geceleri kapıların üstlerine kilitlendiğini ya da 10-20 kişi bir odada yaşamak zorunda kaldıklarını vurgulayan Ahista, kadınların, eşcinsellerin durumunun çok daha kötü olduğunu, onların iki kez ezildiğini, cinsel şiddete maruz kaldıklarında başvuracak bir merci dahi bulamadıklarını vurguladı.
Sığınmacıların genellikle Tarlabaşı, Kumkapı gibi çok yoksul kesimin oturduğu yerlerde yerleşmeye çalıştıklarını da anlatan Ufuk Ahista, “Hiçbir güvenceleri olmaksızın yaşamaya çalışıyorlar. Sağlık, eğitim, psikolojik danışmanlık gibi şeyler bir takım sivil toplum örgütlerinin çabası sayesinde sınırlı bir şekilde ulaştırılıyor” dedi.
Ahista, sığınmacıların yaşadıkları koşulların nedenini şu sözlerle açıkladı: “Bir yanda insan tacirleri, diğer tarafta bunları gayri resmi yollardan geçim kapısı olarak gören devlet, diğer yandan sömürülebilir emek olarak gören vahşi bir kapitalizm.”
http://istanbul.indymedia.org/haber/s%C4%B1%C4%9F%C4%B1nmac%C4%B1lar-iki-kere-%C3%B6l%C3%BCyor